Baş Döndürücü Uzay ve Şaşırtıcı Gerçekler

Baş Döndürücü Uzay ve Şaşırtıcı Gerçekler

19 Ocak 2011 Çarşamba

Sızı

Olmadı,
Bu bize yakışmadı.
Kelimelerin anlamlarını yitirdiğini fark ettik.
Lakin susmadık, konuştuk
Olmadı. Beceremedik.

Kaç kişi, aynı sözleri farklı yerlerde farklı olaylarda kullanır?
Ya da
Kaç kişi farklı sözleri benzer olaylar sonrasında sarf eder?
Çok fazla düşündüğümü hissediyorum, yaşanmasını istemediğim olayların tam orta yerinde kaldığımda. Çok kere aynı davranışların sonrasında hep aynı hatalar cereyan etti. Kişiler değişti, mekan değişti ama sonuç aynıydı. Olmadı. Bize yakışmadı.

Bazen modern dünya diyorum, dudaklarımdan boşluğa yayılan dumanlar arasında. Bizi biz yapan duyguyu yitirdiğimizden beri dünyanın yükünü çeken kütükler olduk. Okuduğum bütün kitaplar şu anki yaşantının tam tersini anlatıyor ve hiçbir yazar hayatta değil.
Yaşadığımız mekanların etrafındaki yeşil düzlükler kayboldu artık. Ahşabın kokusunu unuttuk. Tokmaklı tahta kapılar sarrafların eline düştü. Beton yığınları arasında yükseldik. Dilimiz, kimliğimiz değişti.
Önce büyük bir heyecan duyduk, aya ulaşan ilk adamı ekranlarda gördüğümüzde. Bilgisayarların yeni bir çağ açacağı söylemleri etrafımızı sardı. Ve. Mesafelerin kısaldığını, zamanın uzadığını tüm dünya duydu.
Binlerce kez keşke yapmasaydın dedim içimden, “ keşke yapmasaydın Graham, şu telefon denen aleti icat etmeseydin ve bizi bu hale getirmeseydin.”
Eskilerden babamla birlikte yazları köye giderdik. Hayatımın en güzel günleri sanırım o günlerdi. Köyün ortasındaki odun fırınında çekilen çöreklerin içine tereyağı ve çökelek koyup soğuk ayranla yemek tadı damağımda kalan tek tat.
Yaşadığım hayatı terk edip, geçmişin gizeminde kaybolan bir adam olabilmeyi çok isterdim. İnanın yaşadığım hayatın kötü geçtiğinden falan şikayetçi değilim. Aslında kimilerine nasip olamayacak kadar güzel bir hayatım var ama benim sıkıntım yaşadığımız döneme ait. Kendimi asla uygun göremiyor ve toplumun bir parçası olarak sayamıyorum. Düşüncelerim çok geçmişte kalmış gibi görünüyor. Giyimim kuşamım hep geçmişe özeniyor. Ben yüzyıllar asırlar öncesini yaşamak istiyorum.
Çok eski dönemlerde yaşamış bir seyyah olmayı çok isterdim, Evliya Çelebi’yi görebilmek, Marco Polo ile aynı tastan su içmek, Arabi’nin eteğine dolanmak, Batuta’nın atını beslemek. Ben sadece geçmiş dönemlerde bir adam oluvermeyi ve hiç bilinmeden ölmeyi çok arzulardım.
Eşimin yanına uzanıp gözlerimi kapadığımda o günleri yaşıyor ve hayatın sırlarını kaybediyorum. Rüyaların isteklerimizin bir parçası olduğunu düşünmeyi bıraktım artık, çünkü eminim.
Çocuklarım benim gibi olmayacaktır umarım, benim gibi düşüncelere sahip olurlarsa mutsuz olurlar.
Hiç bir şeyden zevk alamamak ne kadar kötüdür!
Sabahları gözlerimi açtığımda sanki uykuya yeni dalıyormuş gibi hissediyorum kendimi, yaşadığım gerçeklikten bir düşe uyanıyorum. Küçük kızım yanı başımda oluyor, gülümsüyor.
“Baba, bugün parka gidecek miyiz?”
Ellerimle gözlerimdeki çapakları alıyorum, “ Evet,” diyebiliyorum.
Kızımın sevinci gözlerinden belli oluyor.
Mutfak, dün geceden kalan kirli tabak kaşıklarla dolmuş taşmış. Yatmadan önce bulaşık makinesine bulaşıkları yerleştirmek nedense zor geliyor bizim hanıma. Çaydanlığın içindeki posa şişmiş de şişmiş. Mutluktan çaydanlığın altına su çekip, posayı çöp bidonuna attıktan sonra lavabo da temizliyorum. Çeşmeyi kapadıktan sonra koridorda hafiften bir ses duyuluyor ve eşim mutfak kapısının önünde beliriyor.
“ Günaydın,”
Çaydanlığın altını yakıp eşime dönüyorum, “ Günaydın,” diyorum.
Hayatın sıradanlaştığını hissettiğimiz çok olmuştur. Her gün bir öncekinin tekrarı hatta aynısı gibi gelmeye başlamıştır ve asla değişmeyecekmiş gibi görünür. Sabah kahvaltılarında güzel başlayan gün akşam yemeğinde zindana dönmüştür. Olaylar, şahıslar, kin, nefret…
Nedenler, niçinler hiçbir soruya cevap veremiyormuş. Öğrendim.
Kızımın elinden tutup mevsim bahara dönerken parkın yolunu tutuyorum. İkimizden başka kimsenin olmaması ne kadar güzel, parkın içine girip boş salıncakları gördüğünde elimden kurtulup hemencecik salıncağa koşuveriyor kızım. Onun o koşusu sanırım özgürlüğe yelken açış oluyor benim için, keşke onun yerinde ben olabilseydim ve hiçbir düşünceye istila ettirmeden beynimi öylece koşabilseydim.
                                                                                                                                                                                 






“baba, beni öyle hızlı salla ki gökyüzüne çıkayım,”

“ Tamam, bir tanem,”

 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder