Baş Döndürücü Uzay ve Şaşırtıcı Gerçekler |
Kim sevmez ki!
Ilık bir bahar akşamında,
çekirgeler öterken, ateş böcekleri etrafında ışıldarken sırt üstü uzanıp
gökyüzünü seyretmeyi?
Dolunay olacak, bütün yıldızlar
parlayacak. Kayan yıldızları takip edip bir dilek tutacaksın.
Güzel olurdu. Hem de çok.
Tabi büyük şehirlerin puslu
havalarında öyle berrak gökyüzünü izleyebilmek, yıldızları tek tek seçebilmek
ve isimlerini bulabilmek, imkânsızlaşıyor.
Ben küçük bir Anadolu kasabasında
büyüdüm. Uzun yaz gecelerinde abimler arkadaşları ile dışarı çıkarlardı. Her ne
kadar arkalarından gözyaşı döksem de yanlarında gelmeme izin vermezlerdi. Ablam
ve annem televizyon izlerlerdi. Babam işten yorgun geldiğini söyler ve erkenden
yatmaya çekilirdi.
Bende bir başıma üzerime
battaniyeyi sarıp balkonda kitap okurdum. Gökyüzü bazı gecelerde öyle berrak
olurdu ki yıldızlar kandiller gibi geceyi aydınlatırdı. Sanki uzansam bir
tanesinin kuyruğundan tutabileceğimi düşünürdüm.
İşte o gecelerde vuruldum göklere
ve görebildiklerime. Zar zor para biriktirip basit bir teleskop aldım önce,
sonra kütüphaneden bazı kitaplar buldum. Gökyüzüne bakarak gemicilerin nasıl
yönlerini bulduklarını, dünyamızın hareketlerini ve ayın hallerini takip etmeye
başladım. Abimler arkadaşları ile dışarı çıkarken arkalarına takılmak
istemiyordum artık, kendime öyle eğlenceli bir uğraş bulmuştum ki.
Annem arada kontrol etmek için
balkona çıkıyordu. Bir yanımda kütüphaneden aldığım kitaplar vardı ve diğer
tarafta teleskopum. Yıldızların isimlerini ve özelliklerini kitaplardan öğreniyor
ve gökyüzünde bulmaya çalışıyordum.
Her yıldız kaydığında yeni bir
dilek tutuyordum.
Bir gün, uzaya olan ilgimi çok
iyi bilen öğretmenim, beni havalara uçuracak bir haber verdi. Üst sınıflar
TÜBİTAK’a bir gezi düzenleyecekti ve öğretmenim benim de onlarla birlikte
gidebilmem için müdürden izin almıştı.
TÜBİTAK’ta hemen uzay
araştırmaları bölümüne gittim. Oradaki uzmanlar bizi gezdiriyordu. Kocaman
teleskoplar vardı. Çok meraklı olduğumu fark eden biri “İstersen şuradan uzak
yıldızları izleyebilirsin,” dedi.
Teleskop öyle büyüktü ki
yıldızların arasındaydım sanki elimi uzatsam dokunacağım.
“ Çok güzel değil mi?” dedi.
“Evet,” dedim. Teşekkür ettim.
“Biliyor musun,” dedi. “Şu anda
zamanda yolculuk yaptın?”
“Efendim,” dedim. Ne dediğini tam
olarak anlayamamıştım.
“Sen zamanda yolculuk yaptın.”
Dedi tekrardan.
“Nasıl,” dedim.
“Yıldızlar bize çok uzaktırlar,
biz onları gördüğümüzde aslında onlar orada değillerdir. Biz onların geçmişteki
bir halin görebiliriz ancak. Mesela biraz önce gördüğün yıldız belki de çoktan
yok oldu ama biz daha göremedik,” dedi.
Kulaklarıma inanamamıştım.
Zamanda yolculuk yapmak, çok abartılı bir cümle gibi duruyordu.
O günden sonra gökyüzüne ilgim
daha da arttı ve gökyüzü hakkında kitaplar okumaya devam ettim. Yenilikleri
takip edebilmek için gökyüzü ile alakalı dergileri aldım. Hepsinden notlar
çıkardım.
İşte bu notlar bir araya geldi ve
bu kitap oluştu.
Öyle sayılar çıktı ki karşıma
aklım almadı. Önümdeki büyüklükleri bildiğim büyüklük ölçütleriyle
kavrayamadım, kıyaslamalar yaptım. Evrenimizin derinliklerine indikçe kara
deliğe düşmüşüm gibi daha da meraklı biri haline dönüştüm.
Evren, uzay, gökyüzü, yıldızlar,
kara delikler, gezegenler, galaksiler ve daha neler neler…