Baş Döndürücü Uzay ve Şaşırtıcı Gerçekler

Baş Döndürücü Uzay ve Şaşırtıcı Gerçekler

8 Nisan 2013 Pazartesi

Doğum Günü, Yağmur ve Hüdayda...








http://grooveshark.com/s/Ey+Sareban/4IOW7V?src=5
Hafiften bir rüzgâr esiyor ve içimi ısıtan bir müzik çalıyor.
Göçmen kuşlar geri geldi, dondurucu soğuklar, şiddetli yağmurlar gitti.
Ağaçlarda çiçekler açtı, cemreler sırayla düştü.
Uzun kış geceleri yerini uzun güneşli günlere bıraktı.
Ve bahar geldi.
Hoş geldi.
Baharın gelişini dört gözle bekler dururum her sene, günlerimi, aylarımı, mevsimlerimi bahara göre şekillendiririm. Bahar yeniden başlamaktır benim için, yenilenmektir…
Sen her sene gel bahar, yine gel, gene gel, içimi ısıt, sayfalarıma düşen eğri büğrü harfler ol, ama gel. Mutlaka gel…
Biliyorsun, sen gelince bir yıl daha geçiyor ömrümden, bir yıl daha kaybediyorum, bir yıl daha uzaklaşıyorum çocukluğumdan ve bir yıl daha eskitiyorum ömrümü…
Bir yıl…
Bahar, bugün 8 Nisan, bugün doğum günüm, doğum günüm kutlu olsun…
*
Korkuyorum
Korkmuyorum
Korkuyorum
Korkmuyorum.
Baharın gelişiyle birlikte eskiyen ömrümün korkularını papatya fallarına bıraktım. Öyle çok şeyden korkar olmuşum ki artık, nelerden korktuğumu, nelerden korkmamam gerektiğini ve neleri korkutmak istediğini karıştırmaya başladım. Oysa eskiden ne kadar güzeldi, bir karanlıktan korkardım, birde yatağımın altına saklanan gulyabanilerden. Yıllar geçti, büyüdüm, korkularım da değişti, korkularım da büyüdü. Papatya falları, korkularımı halının altına süpürsem, kimse görmese, bilmese, korkularımdan kurtulabilir miyim?
Kaybetmekten korkmayan var mı?
Sahip olduklarınızı, sevdiklerinizi, kıymetlilerinizi, hislerinizi, gözyaşlarınızı, masumluğunuzu, saflığınızı, hayallerinizi, sırlarınızı, dostlarınızı, kırgınlıklarınızı, umutlarınızı, yalnızlıklarınızı…
Bu liste yıllar ilerledikçe uzamaya devam ediyor…
İnsan çocukluğundan uzaklaştıkça yitiriyor saflığını ve yaşamanın yükünü omuzlarında taşınmaz oluyor…
*
Ömrünün iki nefes arasında olduğunu zor olsa da öğreniyor insan. Zaman geçtikçe genişleyen bir çevre ama değer kalitesi bakımından azalan dostluklar, teknoloji sayesinde kolaylaşan iletişim ağına rağmen aramıza giren görünmez mesafeler, aşılamayan mesafeler, mesafeler. Özlüyor insan, elini çenesine koyup gözlerini kapatınca, önce özlediğini fark ediyor. Geçmişin gizemli sayfaları arasında yaşanan her güzel anıyı daha dünmüş gibi hatırlayarak özlüyor. Sonra hasretlik düşüyor kalbine, sonra arzu, istek ve tekrardan özlem.
*
Bugün benim doğum günüm ve her yıl bir yazı yazarak gülümsüyorum kendime. Çünkü yazı yazarak veriyorum en güzel hediyeyi kendime ve yazı yazarak yavaşlatıyorum hayatın ritmini ve yazı yazarak dur diyebiliyorum kalbimi saran korkulara. Bir yazı nelere kadirmiş, değil mi?
Zeynep Reyyan, yaklaşık iki yıl önce hayatıma girdi ve her geçen gün daha büyük bir alanı parselliyor. Her şey bir kenara, başını şöyle hafifçe kaldırıp, “Babba,” demesi yetiyor. Baba olmak ne zor işmiş. Babamın katlandığı zorlukları şimdi çok daha iyi fark ediyorum. Zeynep Reyyan ile geçirdiğim her dakikanın ardından babam aklıma geliyor. Ah babam, az vakit geçirmişiz çocukluğumda, zaman ilerledikçe daha büyük bir bağla bağlanıyorum sana…
Geçen zaman içinde yeni yerler gördüm, uçak yolculukları yaptım, koltuklarda uyumaya çalıştım, yazılar yazdım, hikayeler, masallar uydurdum, düşler kurdum, bolca okudum. Evet, bir önceki yazı ile bu yazı arasında çok okudum, çok düşündüm. Az konuşmaya çalışacağım…
Kitaplığımdaki kitapları düzenlemekten usandım artık. Sanıyorum ki iyi bir temizliğe ihtiyacım var ama kıyamıyorum ki.
“Bütün bu kitapları okudun mu?” diye şaşkınlıkla soruyorlardı ve dut yemiş bülbül gibi kalıyor, “Şey,” diyerek kem küm ediyor, cevap veremiyordum.
Artık bir cevabım var, “Elbette hayır, okumadım sevgili dostum, çünkü sadece bu gördüklerini okumakla yetinmedim, çok daha fazlasını okudum,”
*
Geçen sene de aynı şeyleri düşünmüş ama yazmamıştım. Kilolarımdan memnun değilim. Daha doğrusu kilolu olmaya alışık değilim. Fakat Entel Gürme’m öyle güzel yemekler yapıyor ki, “Hayır, olmaz, yapmamalısın,” desem de kendi kendime, yapıyorum, afiyetle yiyorum…
Seyirlik bir mutluluk değil benim ki, uzun bir yolculuk, uzun bir düş, uzun bir gerçek. Sahip olduğum en güzel hediye, en büyük mutluluk. Önüm, arkam, sağım, solum… Suskunluğum…
*
 Bugün 8 Nisan ve benim doğum günüm, gökyüzünde gri bulutlar var, koyu, kasvetli bir hava sarmış dört bir yanımı, başımı kaldırıp gökyüzüne bakamıyorum. Yıllardır güzel, güneşli nisanlarla karşılamıştım doğum günümü ve her birinde, “Ben doğduğumda yağmurlar ve soğuklar devam ediyormuş, annem öyle diyor,” diyordum. İşte ona benze bir gün belki de…
*
Vaktin nasıl ilerlediğini fark edememişim. Aklımı kurcalayan düşüncelerle hangi yöne gittiğimi, saatin kaç olduğunu bilmeden öylece büyümüşüm. Kendimi bir bulmacada sona bırakılmış zor bir soru gibi hissediyorum. Kimse bulamıyor cevabımı ve hep sonraya, bir sonraya iteleniyorum. İçimden geçen bazı harfleri bulduklarını düşünüyorlar. Sonra dönüp dönüp tekrar bakıyorlar. Olmuyor.
Büyük, devasa bir gerçeklik duruyor önümde.
Keşke kestirme yolları olsaydı, aklımın odalarının.
İşte her zamanki terane, her zamanki ben
Ters mi dönmüş dünya, yoksa yine mi ben...

Bugün benim doğum günüm ve bu sabahta aynı hissizlikle aralıyorum göz kapaklarımı, ritmini hiç kaybetmiyor hayat, aynı nakaratı yaşatıp duruyor. Elimi yüzümü yıkayıp, aynada kendimi gördüğümde fark ediyorum aradan yıllar geçmiş olduğunu. ‘Yıllar önce bir gün, yıllar önce o gün, yıllar önce o sabah’ diyorum içimden, kendim dahi duyamıyorum fakat, ‘aklımda sadece çizgi filmler vardı…’.
*
Kısa cümlelere sığındım
Uzun uzadıya konuşamıyorum,
Gittikçe yitiriyorum, Yetilerimi.
İnsanlar, sokaklar, binalar, bir olmuşlar, üstüme yürüyorlar

Korkuyorum.

Böyle olmamalıydı.
O sarı saçlı çocuk, bu kadar çabuk pes etmemeliydi.
Tamam, yeter. Ne olur izin verin
Kısa cümleler kurayım.

Nokta, her şeye yeniden başlamak demekti
Yanılmışım.

Kırık, dökük değilim.
Sadece, korkuyorum.
Korktuğumu belli ediyorum.
Şimdi uyusam, uyusam, uyusam
Uykumda düşe uyansam
Düşlerim gerçeğe dalsa.
Hiç olmazsa bir defa, bir ah

Sıkıştım, yüksek binaların giriş katında
Büyük depremler bekliyor kalbim.
Büyük mutluluklara gebe iken ben.

Kısa cümleler kurmama izin verin,
Kısa cümleler kurmama izin verin,
/dişlerimdeki sarı lekeler, tırnaklarımdaki yenikler ve korku. İşte hepsi bu/
*
Bugün benim doğum günüm ve şen şakrak bir yazı olmalıydı bu. Fakat otuzuna yaklaşınca insan ve kaybetmekten korkarsa sevdiklerini, dizlerindeki yaralar iyileşse de kalbindeki yaralar derinleşiyorsa, işte o zaman korkuyor insan ve korkmakta haklı görüyor kendini…
Dün sabah uyandım, Zeynep Reyyan ile birlikte ‘Hüdayda da Ankaralım Hüdayda’ şarkısını söyledik. Onun gözlerindeki neşe hem benim, hem biricik annesinin yaşama kaynağı. O gülünce güller açıyor her yanda, neşe bulaşıcı olduğunu gösteriyor.
Rabbime binlerce kez, şükrediyorum, bana halimi anlayan bir eş, cennet kuşu bir evlat ve kul olmayı nasip ettiği için.
*
Bütün yazılanların, kelimelerin hatrına
Gelen baharın, cemrelerin hatrına
Yalnızlığın hatrına, paylaşmanın hatrına
Bugün senin doğum günün Adem,
Bugün 8 Nisan 2013,
Ve iyi ki doğdun Adem,
İyi ki… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder