Baş Döndürücü Uzay ve Şaşırtıcı Gerçekler

Baş Döndürücü Uzay ve Şaşırtıcı Gerçekler

14 Ekim 2010 Perşembe

Mum ve Gözyaşı

Ah şu gözlerimden dökülen âteşin  daha ne vakte kadar cereyan eyleyecektir? Şu yazıları yazdığım defter ile yazıhanemin üzerini ıslatmaktan başka hiçbir şeyi müfid olmayan gözyaşlarım. Menbaınız neresidir ki bila-fasıla cereyan etmektesiniz? 
(14 eylül 1887) Şair Nigar Hanım’ın günlüklerinden

Mum ışığı odamı aydınlatmasa da, her akşam kitabımı onun yanında okuyorum. Geçmişten kalma bir alışkanlık belki. Annem geceleri odamın lambasının yanmasına çok kızardı ve söndürmediğim takdirde beni azarlardı. Odamın ışığını kapatarak yatmaya çekilirdi. Bende onun ardından yatağımı pencerenin kenarına ittirir ve perdeyi sonuna kadar açardım. Sırf sokağı aydınlatan sokak lambası benim odamı da aydınlatsın diye, sırf elimin altındaki bilmem hangi yazarın ne türlü zor şartlarda yazdığı kitabını okuyabileyim diye. Bazı gecelerde dolunay olurdu, ayın on dördü, on beşi, on altısı, sabaha kadar gözüme uyku girmez sayfaların arasına gömülürdüm.

O günleri yad etmek adına yakıyorum odamda mumları, o güzelim günlerin tadını bir nebze hissedebileyim diye. Fakat olmuyor, yapamıyorum. Şehrin göbeğinde neon ışıkları altında Vivaldi dinleyerek Safranbolu’mun kokusunu duyamıyorum. İniltiler geliyor yığın gibi üst üste bindirilmiş dairelerden, ar damarım çatlıyor, kestirmeden sonuçlar arıyorum.
Ne zaman mum yaksam odamda ateşin tonları arasında kayboluyorum. Döne döne aradığım yeşil düzlükleri görüyorum mavi ve sarı tonların ardında, yüzüme çalan hafif bir meltem oluyor etrafa yayılan hoş koku ve her ne kadar imkansız olsa da sayfalarımın üstü ıslanıyor.

Aynalar.

Bilmem hiç denediniz mi? iki ayna arasına yanan bir mumu koymayı ve sonsuzluğa yanan ışıkların dansını izlemeyi?

Eskiden evimizin önünde kılıcımla kötü otlara karşı savaşırdım. Isırganları yerle bir ederdim, babamın diktiği gül fidanının hükümranlığını daimi korurdum. Yıllar sonra tekrardan o evi gördüğümde ne fidan kalmış ne de o dönemdeki güller geride. Isırganlar her tarafı sarmış, ısırganlar tahta çıkmış. Üzüldüm. Koruyucu olmadığı için korunanda kalamamış…
Beton duvarlar etrafımı sardığından beri, ruhum kopup gidiyor uzaklara. Yol kenarında top oynayan çocukları görüyorum bazen ve onların arasında olabilmeyi o kadar çok istiyorum ki. Eskiden olsa en önde ben koşardım topun peşinde ve akşam ezanının okunması ile girerdim eve ancak.

İçimde biriken cümleleri uğraşıp anlatsam size şimdi, düşünüyorum da, kimbilir neler düşünürsünüz benim hakkımda. Haklısınız… Çok haklısınız… Mum ateşi dahi bana bunları söyletip, geçmişe gözyaşları döktürdükten sonra…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder